Erich Scheurmann Sözleri

Erich Scheurmann, 24 Kasım 1878’de Hamburg’da doğmuş Alman yazar, ressam ve düşünürdür. Sanat eğitimi aldıktan sonra çeşitli mesleklerle uğraşmış, 1914’te Samoa’ya giderek burada edindiği izlenimlerle en bilinen eseri Der Papalagi’yi (Göğü Delen Adam) yazmıştır. Kitap, Batı uygarlığını Samoa yerlilerinin gözünden eleştirir.

Erich Scheurmann Sözleri Anlamlı

Eser zamanla popülerleşmiş ancak antropolojik doğruluğu tartışılmıştır. 1930’lu yıllarda Nazi Partisi’ne katılmış ve propaganda faaliyetlerine destek vermiştir. Scheurmann, 4 Mayıs 1957’de Almanya’da hayatını kaybetmiştir. Hem medeniyet eleştirisi hem de siyasi tutumları nedeniyle çelişkili bir miras bırakmıştır.

Erich Scheurmann Sözleri Anlamlı

-> Kendini geliştirmek yerine, sahip olduklarını artırır.

-> Bedenini giysilerle örter, çünkü ruhunu soyunmaktan korkar.

-> Gövde, kol ve bacaklar ettir. Ancak boyundan yukarısı gerçek insandır.

-> Ne kadar inşa ederse, o kadar çöküşü hazırlar.

-> Birinin her şeyi varken, diğerinin hiçbir şeyi olmamasına izin vermeyen geleneklerimizi sevelim. (Göğü Delen Adam)

-> Doğayı kontrol etmeye çalışırken, kendini yitirdi.

-> Doğayı öğretmek için sınıflar kurar, ama bir ağacın altında hiç oturmaz.

-> Sadelikten korkan insan, bollukta boğulur.

-> İnsan, betonun içinde doğayı özleyerek yaşar.

-> “Ölü olmadıkları halde, yaşamaz onlar. Düşünme hastalığı galebe çalmıştır.” (Göğü Delen Adam)

-> Sözler insanın karnını delmez (Göğü Delen Adam Samoa’yı Anlatıyor)

-> Gülümsemeyi unutan bir toplumda, en çok ağızlar büyür.

-> Tanrı’nın her şeyi kendi adaletli elinde tuttuğu yerde ne kavga olur ne de yokluk. (Göğü Delen Adam)

-> Yolculukları hep uzaklara, ama kendi içine asla değildir.

-> “Zamanı olan insan çok azdır. Belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içine fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur. Sanki hızlı yürüyen insan daha değerli, yavaş yürüyenden daha yürekliymiş gibi davranırlar.” (Göğü Delen Adam Samoa’yı Anlatıyor)

-> Gönlün görmediğini göz de göremez.

-> Göklerin delindiğini zanneden insan, yeryüzünü de delmekten çekinmez.

-> “Para vermeden herkesin yararlanabileceği tek bir şey buldum: Hava. Havanın da, yalnızca unutulduğu için parasız olduğunu sanıyorum.” (Göğü Delen Adam)

-> Her şeyin fiyatını bilir, değerini değil.

-> İç sesini susturmak için dış gürültülere sığınır.

-> Bir Avrupalı’ya sevginin tanrısından söz edecek olsan, yüzünü buruşturur ve güler. Senin düşüncenin yalınlığıyla alay eder. Ama pırıl pırıl bir yuvarlak metal ya da koca bir ağır kağıt uzatacak olursan, o an gözleri parıldar ve dudaklarının arasından salalar akar. Onun sevgisi paradır., tanrısı paradır. Onlar, yani beyazların tümü uykularında bile bunu düşünürler.

-> Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı öğrenmiş bir varlıktır.

-> …Eğer insan çok fazla ‘şey’e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir. Çünkü bu, o insanın, Büyük Ruh’un ‘şey’leri açısından yoksul olduğunun kanıtıdır. Papalagi’de yoksuldur, çünkü o tam bir ‘şey’ düşkünüdür, ‘şey’leri olmadan yaşayamaz…..

-> Kelimeleri çok, ama sözleri anlamsızdır.

-> Beyaz adam, her sorunun cevabını cebinde taşır: Para.

-> “Evet, özellikle kötü ve acı olaylar, iyi olaylara göre çok daha ayrıntılı anlatılır;hem de tek bir noktası bile atlanmamacasına.Sanki kötüyü anlatmaktansa iyiyi anlatmak daha önemli daha keyifli değilmiş gibi.” (Göğü Delen Adam)

-> Gökten gelen ışığı, lambayla taklit etmeye çalışır.

-> Her şeye isim verir ama hiçbir şeyin özünü bilmez.

-> Gözleri aynaya bakar ama ruhunu görmez.

-> Daha doğar doğmaz para ödemeye başlarsın. Öldüğünde de, öldüğün için ailen para ödemek zorunda kalır. Ayrıca bedenin topara verildiği için ve mezarına senin adına dikilen taş için de para ödemek gerekir.

-> O, sahip olmadan sevmeyi bilmez.

-> Düşünmeden konuşur, hissetmeden yaşar.

-> Kendimizi, yaşama sevincimizi alıp götürecek, ruhumuzu karartıp superguzelsozler.com içindeki aydınlığı alacak, bedenimizle kafamızı çatışmaya sürükleyecek her şeyden korumalıyız. (Göğü Delen Adam)

-> Çünkü beyazların dünyasında insanların ağırlığı yalnızca parasıyla, o parayı her gün ne kadar arttırabildiğiyle ve hiçbir depremin zarar veremeyeceği kalın demir kutunun içinde ne kadar biriktirebilidiğiyle ölçülür. Yiğitliği, soyluluğu ya da zekasının parlaklığıyla değil.

-> Doğanın melodisini duyamayan, şehir gürültüsünü müzik sanır.

-> Her şeyden biraz bilir, hiçbir şeyi tam bilmez.

-> İçinde yaşadığı zaman dilimini anlamadan, geleceği inşa etmeye çalışır.

-> Teknolojiyle büyüyen çocuklar, yıldızları unutur.

-> Papalagi’nin dünyasında ruh, demirin soğukluğuna mahkûmdur.

-> O, zamanı öldürürken, aslında kendini tüketir.

-> Papalagi için mutluluk, bir eşyanın etiketinde yazılıdır.

-> Papalagi, konuşmayı çok sever ama ruhu sessizlikten korkar.

-> Kendi evini yıkıp yerine taş kuleler diken tek canlıdır.

-> Beyaz adamın gözleri hep uzağı arar, yakındakini hiç görmez.

-> Doğaya yabancılaşan insan, kendine de yabancı olur.

-> Avrupa’da para vermeden herkesin yararlanabileceği tek bir şey buldum: Hava. Havanın da, yalnızca unutulduğu için parasız olduğunu sanıyorum.

-> Beyaz adam budala ve kördür. Gerçek mutluluğa karşı sağırdır ve bu utancını gizlemek için kat kat örtünmesi gerekir.

-> Sessizliği kaybettiğimiz gün, insanlığımızı da yitirdik.

-> Kendine yabancılaşan insan, dostu da düşmanı da tanıyamaz.

-> Kalbi olmayan bilgilerle donanır.

-> Ne kadar çok şey biriktirirse, o kadar az şeye sahip olur.

-> Papalagi, zamanın efendisi olduğunu sanır; ama aslında kölesidir.

-> Bir yaprağın dansını görmeyen göz, yıldızları da anlamsız bulur.

-> Papalagi’nin kalbi, makineler gibi çalışır ama sevgi üretmez.

-> Bu köylerde, kentlerdekinden başka türlü düşünen insanlar yaşar. Yarık insanlarından daha çok yiyecekleri olduğu halde elleri kaba, örtüleri daha kirlidir. Yaşamları diğerlerinden çok daha güzel ve sağlıklıdır. Tüm yarık insanlarına yiyecek sağlamaktan canları çıkar. Yine de, neden öbürlerinin örtülerinin daha güzel, ellerinin daha beyaz olduğunu, neden kendileri gibi güneşten terleyip, rüzgarda üşümek zorunda kalmadıklarını bir türlü almaz kafaları.

-> Para, beyaz adamın kalbindeki tanrıdır; ona dua eder, onun için yaşar.

-> Yürümek yerine koşar, ama nereye gittiğini bilmez.

-> Hastadır o kaçıktır. Ruhunu yuvarlak metal ve ağır kağıda adamıştır. Hiçbir şeyle yetinmez, gözü doymak bilmez. kimseye kötülük etmeden, haksızlık yapmadan, geldiğim gibi göçüp gideyim şu dünyadan diye düşünmez.

-> Ruhunu sattığını bile fark etmeyecek kadar meşguldür.

-> İnsanın gözü doymazsa, dünya da dar gelir.

-> Çok bilir ama hiç anlamaz.

-> Her yere ulaşır, ama hiçbir yerde kalamaz.

-> Dünya onun için bir pazar yeridir, bir yuva değil.

-> Eğer insan çok fazla ‘şey’e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir. (Göğü Delen Adam)

-> Bu taş kabuğa yalnız tek bir yerden girilip çıkılır, Papalagi bu yere, içeri girerken “giriş”, dışarı çıkarken de “çıkış” adını verir, oysa ortada tek bir delik vardır. (Göğü Delen Adam)

-> Papalagi, hayatı yaşamak yerine, planlar.

-> Çünkü beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin “para” adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka bir şey değildir.

-> O, güneşi sevdiğini söyler ama hep duvarlar arasında yaşar.

-> Biriktirdiği şeyler onu ağırlaştırır; uçamaz hale gelir.

-> ” Tanrı sevgiymiş. Gerçek bir inanan, sevgi düşüncesini her zaman göz önünde bulundurmalıymış. Ulu Tanrı için, beyaz adamın dualarıda yeterliymiş. Onun tanrısı kandırdı bizi, açıkça dolandırdı. Papalagi de (beyaz adam), kendi tanrısını kandırıp fiştekledi bizi Büyük Ruh’un sözlerini kullanarak aldatması için. Çünkü beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin “para” adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka bir şey değildir. “

-> Şimdi, diyelim ki birinin çok parası var; hem öyle çok ki yüzlerce, binlerce kişi bu parayla işlerini yoluna koyabilir. Ama o, bu paradan onlara zırnık koklatmaz. Oturur ağır kağıtların üstüne, kollarının da sarar yuvarlak metallere, gözlerinde hırs ve zevk parıltılarıyla bakınır durur. “Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?” diye soracak olsan. “Bu dünyada giyinmekten, açlığını ve susuzluğunu bastırmaktan başka ne istersin” desen, söyleyecek söz bulamaz, ya da “Daha çok para istiyorum, daha çok daha çok,” der.Böylece sen de, paranın onu hasta ettiğini, bütün duyularını ele geçirdiğini anlarsın.

-> İnsan, zamanı kendi elleriyle parçalara ayırdı ve sonra o parçalarda kayboldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir